Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu - shmyo@gelisim.edu.tr

Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi








 Gıdaların Sessiz Satıcısı; Gıda Ambalajları


İstanbul Gelişim Üniversitesi Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Negin Azarabadi, "marketlerde satılan gıdaların etiketlerinin tüketiciler tarafından okunması" hakkında önemli bilgiler verdi.


Dr. Öğr. Üyesi Negin Azarabadi, bitkisel ve hayvansal ürünlerin girdi olarak kullanıldığı gıda sektörünün, temel besin maddelerinin yanısıra diğer sanayilere ara ve çeşitli mallar üreterek ekonomiye çok büyük katkı sağlayan bir endüstri kolu olduğunu; artan nüfusun, alışkanlıkların ve ihtiyaçların değişmesi ile ikinci dünya savaşından sonra gıda endüstrisinin yanısıra ambalaj endüstrisinde de gelişmeler ve değişmeler meydana geldiğini; 1950’lı yıllarda küçük birimler halinde albenisi yüksek ambalajların tüketicilere sunulduğunu ve böylece çeşitlendirme yoluna gidildiğini ifade etti.

Gıda ambalajları ile ilgili detaylı açıklamalarda bulunan Azarabadi, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Gıda sanayinde ambalaj; içine konulan gıdaları dış etkenlerden koruyan, içine konulan ürünleri bir arada tutarak dağıtım ve pazarlama kolaylığı sağlayan, tüketiciye içindeki ürün hakkında bilgi veren, metal, kâğıt, karton, cam, plastik gibi malzemelerden hazırlanmış sargı veya kaplardır. Tüketicilerin satın alma tercihlerinden önce gördüğü en son şey olan ve sessiz bir satıcı olarak kabul edilen ambalaj, ayrıca içindeki ürünü koruyan, dayanıklılığını artıran, yükleme, boşaltma, stoklama ve kullanma kolaylığı sağlayan, bunun yanında ürünü tanıtan ve tüketiciyi satın almaya özendiren görevlere de sahiptir"

"Geçmişte ambalajlama, üretim maliyetine ek bir yük getiren, üretim sürecinin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Günümüzde ise ambalaj yalnızca içine konulan ürünü koruyan bir araç değil, ürünün bir parçası olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de de özellikle 80’li yıllardan başlayan dış pazarlara açılma eğilimi, ambalaj sanayinin gelişmesinin sağlamış ve en hızlı gelişen sektörlerden birisi olmuştur. Genelde ambalaj ‘‘İç Ambalaj’’, yani ambalajlanan ürün ile doğrudan temas halinde bulunan ambalaj ve ‘‘Dış Ambalaj’’, yani iç ambalajdaki bir veya daha fazla birimi bir arada tutan ambalaj olarak iki ana gruba ayrılır"

"Dış ambalajda yer alması gereken bilgileri şu şekilde sıralamak mümkündür; son tüketim tarihi, ürünün kanuni ismi, imalatçının kanuni ismi ve adresi, içindekiler bölümü ve açıklamaları, ürünün net miktarı, ürün barkodu, eğer bir perhiz ürünüyse ve tavsiyeler varsa, maddeler halinde izahı, herhangi bir renklendirici, tat veya kimyasal madde ilave edilmişse bunun açıklamaları, herhangi bir ürünün taklidi olup olmadığı veya taklit ettiği maddelerin açıklamaları, eğer ürün standartlara uygun değilse, gıda ve ilaç idaresi tarafından kabul edilen ölçüde bunların açıklamaları olması, gerekir. Bütün bu bilgiler kendi dillerinde yazılmalıdır. Ayrıca bütün açıklamalar okunaklı ve açık yazılmalıdır"

"Her ülkede tüketiciler ambalaj etiketlerini okur iken farklı konuları önemserler. Örneğin Hollandalılar gıda güvenliği ve genetiği modifiye organizmanın var olup olmadığı merak ederken Belçikalılar gıda güvenliği, pestisit varlığı ve hayvan refahını merak etmektedirler. Türkiye’de ise tüketiciler kalori içeriği, toplam yağ içeriği, tuz, şeker, karbonhidrat, doymuş yağ, kolesterol bilgilerini öncelikli olarak önemsemektedirler"

"Günümüzde tüketiciye sunulan gıdaların birçoğunda renklendirici, lezzetlendirici ve gıdayı korumak amaçlı eklenen kimyasal gıda katkı maddeleri yer almaktadır. Bu kimyasal maddelerin çoğu gıdaların doğasında bulunan karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral bazlı bileşiklerdir. Bu doğal bileşenlerin yanısıra gıda işleme sırasında gıdaya istenerek katılan veya istenmediği halde bulaşan maddeler de bulunmaktadır. İstenmeden bulaşan kimyasal maddeler ürünün etiketinde ‘iz miktar’ ibaresi ile yer almaktadır"

"Gıdalara istenerek kimyasal madde katılımı ile ilgili tarihsel süreç incelendiğinde, tuz ve tütsüleme işlemi en eski katkı kullanım yöntemlerinden birisidir. Gıdalara katkı maddesinin ilave edilmesi her zaman iyi niyet amacı ile yapılmamıştır. Bu duruma sütü korumak amacıyla formaldehit ilave edilmesi, eti korumak amacıyla boraks eklenmesi veya gıda boyalarının aşırı kullanımını örnek verilebilir. Bu tarz uygulamalar tüketicilerde çeşitli alerjik ve toksik belirtiler gösteren vakaların görülmesine neden olmuştur. O halde esas olan kimyasalların zararsızlık limitlerinin belirlenmesidir"

"Gıda Katkı Maddeleri, 5179 sayılı kanuna göre; tek başına gıda olarak tüketilmeyen, gıda ham ve yardımcı maddesi olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan, kalıntı veya türevleri mamul maddede bulunabilen, gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak, biyolojik değerini düzeltmek amacıyla kullanılmasına izin verilen maddeler olarak tanımlanmıştır"

"Gıda katkı maddeleri JECFA (Gıda Katkı Maddeleri Uzman Komitesi) tarafından denetlenmektedir. 1956 yılından itibaren WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından ortaklaşa yürütülen uluslararası bir uzman komite olan JEGFA; gıda katkı maddelerinin güvenilirliğini, gıdalarda bulunabilecek toksik maddeleri, veteriner ilaç kalıntılarını ve gıdalara bulaşabilecek insan sağlığına zararlı maddeleri araştırmaktadır. Kısacası; gıda katkı maddelerinin kimyasal yapıları, kalıntı ve risk analizleri, epidemiyolojik ve biyolojik değerlendirmeleri JEGFA tarafından yapılmaktadır. JECFA bugüne kadar 2600’den fazla gıda katkı maddesini, 75’ten fazla veteriner ilacının kalıntılarını değerlendirmiştir. Diğer yandan Avrupa Birliğinde kullanımına izin verilen maddelere, “European” kelimesinin baş harfi olan -E kodu almaktadırlar. Her katkı maddesinin uluslararası kabul gören bir numarası vardır. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde çeşitli amaçlarla kullanılan 300 civarında gıda katkı maddesi yer almaktadır. Gıda katkı maddelerindeki E kodu sınıflanmasında; Renklendiriciler, E100 – E180, Koruyucular; E200 – E285, E330, Antioksidanlar; E300 – E321, Kalınlaştırıcı, jelleştiriciler; E400 – E495 ve Tatlandırıcılar; E950 – E959 kodları ile yer almaktadırlar"

"Gıda katkı maddelerine karşı çocuklar ve alerji bünyeye sahip kişiler risk grupları içerisindedirler. Nitekim cips, krema içeren bisküvi, boyalı şeker, renkli toz içecekler, vb. fazla tüketen çocuklarda hiperaktif davranışlar bozukluğu, kanser ve alerji reaksiyonları görülmektedir. Ayrıca aspirin ve benzeri ilaçlara duyarlı kişiler gıda katkı maddelerine karşı daha fazla risk taşımaktadırlar. Gıda katkı maddeleri bir takım deri dökülmelerinin ve astım rahatsızlıklarına neden olmaktadır. Yapılan bir çalışmada, İngilizlerin %7’sinin gıda katkı maddelerine karşı hassas olduğunu düşünen kişilerde sadece %0.01-0.23’ünün gerçekten gıda katkı maddelerinden etkilendikleri tespit edilmiştir. Bu araştırma, genelde katkı maddeleri ile ilgili yanlış değerlendirmeler olabileceğini göstermektedir. Diğer bir değişle besinlere olan alerjik etkilen gıda katkı maddelerinden daha fazla olduğu bilimsel çalışmalar ile tespit edilmiştir. Ayrıca gıda katkı maddeleri gereğinden fazla tüketildiğinde tehlike arz etmektedir. Örneğin sülfitli bileşikler, astım ataklarını tetikleyebilir. Asidik içeceklerdeki uçucu sülfür dioksit solunduğunda veya sülfit meyve ve sebzelerin tazeliğini korumak için kullanıldığında astım atakları tetiklenebilir. Nadir olarak diğer katkı maddeleri de astımlı kişilerde aynı reaksiyonları geliştirebilir. Katkı maddelerinin alerjik reaksiyon oluşturma mekanizması tam olarak anlaşılmamıştır ve bu konu ile ilgili bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Sonuç olarak Gıdaların sessiz satıcısı olan gıda ambalajları üzerinde yer alan etiketleri okumak hayat kurtarır”